Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) İslami İlimler Fakültesi İslami Araştırmalar Kulübü tarafından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 6 Eylül 2018 tarihinde ilan ettiği “2019 Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı“ etkinlikleri kapsamında “İslam Bilim Tarihine Adanmış Bir Ömür Fuat Sezgin” konferansı gerçekleştirildi.
Ahmet Karahisari Kampüsünde düzenlenen konferansa İslami İlimler Fakültesi Dekan V. Prof. Dr. Mustafa Güler, İslami İlimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Emin Uz, AKÜ akademik ve idari personeli ile birlikte öğrenciler katıldı.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Dere’nin konuşmacı olarak katıldığı konferansta Prof. Dr. Fuat Sezgin anlatıldı. Fuat Sezgin’in İslam tarihini bir medeniyet tarihi olarak okunmasının üzerinde durduğunu söyleyen Dere, “Farklı İslam coğrafyalarına baktığımızda hatta Türkiye’de bazı kesimlere baktığımızda İslam’ı sadece dogmatik bir alandaki din anlayışı olarak görüyorlar. Yani tarihi, medeniyeti, estetiği, bilim uğraşı olmayan sadece bir din diye bir olgu etrafında oluşmuş bir tarih olarak değerlendirmek isteyenler çıkabiliyor. Aslında bu çıkış buna hapsolmayı da beraberinde getiriyor ve bu şekilde empoze ediliyor” diye konuştu.
İslam medeniyeti insanlık medeniyetinin vazgeçilmez halkası
İslam medeniyetinin, insanlık medeniyet tarihi içinde özellikle Avrupa medeniyetinin vazgeçilmez halkası olduğunu ifade eden Dere, şunları kaydetti:
“Fuat Sezgin hocamız bütün hayatını İslam sadece bir din değil, bu din duruşu itibariyle en erken dönemlerden itibaren bir medeniyet havzasının içinde olmasını, geliştirmesini, katkı sağlamasını mümkün kılmış bir din olduğunu söyledi. Hatta bu yönüyle İslam medeniyeti insanlık medeniyet tarihinin özellikle Avrupa medeniyetinin vazgeçilmez halkasıdır. Bunu tanımalı, tanıtmalı, anlatmalıyız. Bu çerçeve üzerinde hocamız İslam medeniyetinin, bilim tarihinin kendisinden önceki ilmi geleneklerden nasıl istifade ettiyse ve bunu kabullenmekten, söylemekten, geliştirmekten çekinmediyse Batı’nın da bu duyarlılıkta olması gerektiğini bir hakkaniyet, ilim ahlakı adına gerekli olduğunu söylemekteydi. Aslında burada hikmetli bir yön daha vardı. Bence bugün dünya üzerinde belki Batı diye belli bir coğrafi alanı zikretmekte fayda olabilir. Dinler arası çatışma, medeniyet çatışması veya bir İslamofobi gibi kavramların ortaya çıkması, bunların tartışılır olması, bunların siyasi ve toplumsal birtakım arenalarda zemin bulmasının mücadelesi de bence hem Batının hem de Müslümanların bizzat kendilerini ne olarak tanımladıkları son derece önemlidir. Kendinizi bir medeniyetin hem de örnekleriyle neler yapmış, nasıl yapmış bunun bir parçası olarak gösterdiğiniz takdirde bu problem alanlarının çok daha rahat çözülebileceğini düşünüyorum.”
“Fuat hocamız İslam’ı medeniyet üzerinden değerlendirirdi”
Fuat Sezgin’in İslam’ı sadece din üzerinden anlatmadığını medeniyete de katkıları üzerinden değerlendirdiğini dile getiren Dere, “Fuat hocamızın İslam’ı bir din üzerinden anlamak ve anlatmak değil bilakis İslam’ı bir medeniyet çerçevesinden ve bu çerçevedeki katkıları, uğraşları ve ortaya koyduğu eserler üzerinden değerlendirmeye çalıştığını görüyoruz. O yüzden hocamızın hayatını, ne yaptığını özetlemek gerekirse İslam tarihini bir medeniyet tarihi olarak, her köşesine bakarak burada neleri ortaya koymuşlar, nasıl bir özveri ile çalışmışlar ve insanlık medeniyet tarihinin vazgeçilmez halkası olmuşlar; hocamız bunu göstermeye ve ispat etmeye çalışmıştır” dedi.
“Fuat hocamızın zihninde mühendis olmak vardı”
Fuat Sezgin’in meslek seçimi ve akademik kariyeri hakkında bilgiler veren Dere, şunları söyledi:
“Hocamız Erzurum’da liseyi bitirip İstanbul’a mühendis olmak için gelir. Zihninde mühendis olmak vardır. Sosyal alan ve dinler yoktur. Ancak İstanbul’a geldiğinde üniversiteye kayıt olmadan bir tanıdığı ile birlikte hocamız Alman şarkiyat ustası Helmut Ritter’in konferansına gider. Ritter orada Müslüman alimlerinin matematik, fizik ve diğer alanlardaki önemli katkılarını anlatır. Fuat hocamız şaşkına döner. İlkokuldan itibaren bize hiç bunlar anlatılmadı der. İslam düşüncesinin farklı alanlardaki katkısını bir Batılının ağzından duyduğunda hocamız orada karar verir ve şarkiyat okumaya niyet eder. O dönem İstanbul Edebiyat Fakültesinin Arap ve Fars Dili Filolojisi bölümünü okur. Helmut Ritter burada derslere girmektedir. Hocamız burada Arapçayı, Farsçayı ve el yazmaları üzerinde çalışmayı öğrenir. Ritter farklı komisyonlarda İstanbul’daki el yazmaları üzerinde Arapça ve Farsça eserlerin kataloglaması konusunda bazı çalışmalarda da bulunmuştur. Öğrencilerine doğrudan el yazması kitaplardan derslerini verir. Hocamızın da hem filolojik yöntem hem de böyle el yazması gibi kıymetli eserlerle ilgisi o dönemde oluşur.”