Fakültemiz, Uludağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tevfik Yücedoğru’yu ağırladı. Prof. Dr. Yücedoğru’nun, 25 Kasım 2015 Çarşamba günü fakültemizde verdiği “Yükselen Değerimiz İslam” konulu konferansa Rektörümüz Prof. Dr. Mustafa Solak, Rektör yardımcımız Prof. Dr. Mehmet Karakaş ve Dekanımız Prof. Dr. Remzi Kaya başta olmak üzere üniversitemiz öğretim üyeleri ve öğrencileri katıldı.

Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan etkinlikte ilk olarak söz alan rektörümüz Prof. Dr. Mustafa Solak, AKÜ İslami İlimler Fakültesi’nin ülke genelinde alanında hak ettiği yeri almaya çalıştığını söyledi. Solak, “İslami İlimler Fakültemiz giderek hızla büyüyor, gelişiyor ve ülke genelinde alanında hak ettiği yeri almaya çalışıyor. Biz üniversite yönetimi olarak üzerimize düşeni yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz” dedi.

Daha sonra söz alan fakülte dekanımız Prof. Dr. Remzi Kaya ise öğrencilerini kendi evlatları gibi gördüğünü belirterek, “Bundan 2 sene önce bana kaç evladımın olduğunu sorduklarında 208 demiştim. Şimdi ise 660 tane evladım oldu. Allah her birinin bahtlarını açık etsin ve İslam’a, memlekete, millete hizmet etmeyi nasip eylesin. Fakültemizin nice başarılarını diliyorum. Memleketimize ve İslam’a hayırlı hizmetler edecek gençlerimizin yetişmesini diliyorum” diye konuştu.

Adaletin olmadığı yerde zulüm vardır

Uludağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tevfik Yücedoğruise verdiği konferansta aile hayatındaki birlikteliği bozarak beraber yaşamayı getireninbugünkü medeniyet olduğunu kaydetti.Yücedoğru, ticarette ahlakı ve adaleti bozanın da bugünkü medeniyet olduğunu belirterek, “Dünya bugünkü kadar zalim bir idare tarzını hiç yaşamamıştır. Gelir dağılımın adaletsizliğinde Karun’ların devri bile bunlardan daha iyiydi. Çünkü onlar lokaldi. Firavunlar, Hamanlar bu insanların yaptıkları Mısır’a, Filistin’e veya Babil’e aitti” dedi. Günümüzde dünyanın gidişatı değiştirerek kendi istediklerini olması için çaba gösteren bir insan grubunun tahakkümü olduğunu ifade eden Yücedoğru, şöyle konuştu:

“Ancak bugün iki şeyde dünyanın gidişatını değiştirmek ve hep kendi dediklerinin olmasını isteyen bir insan grubu idaresi ve tahakkümü var. İkili ilişkilerde adalet esastır. Adaletin olmadığı yerde zulüm vardır. İnsanı insan olarak değerlendirmeyen, kendisinin güçlü karşısındaki insanların zayıf olduğunu düşünen insanlar vardır ki zulmün alasını bu insan işler. Kafası bir tek şeye çalışır. Kendisi gibi olmayanlar ötekidir. İnsan hakları dediğimiz şey de böyledir. Kendisi haklı, başkaları hep haksızdır. Dolayısıyla kendi haklı dünyasının tahakküm edebilmesi için tek tip insan yetiştirmeye tek tipçi olmaya mahkûmdur. O yüzden giyimde, yemede, alışkanlıklarda, sporda tek tiplik vardır. Bugün böyledir ve bunu yapmak için de sonuna kadar savaşacaklardır.”

100 trilyon dolarlık petrol ve gaz bir şekliyle 10 yıl içerisinde batıya akacak

Dünyada bu grubun 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başı itibariyle din ve dini olanların bittiğini iddia ettiklerini anlatan Yücedoğru, “Bundan sonra artık bilim çağıdır, pozitivizmdir. Bir insan tipi meydana getirmek mecburiyetindeydi diyorlar. Üç eğlence uydurmuşlardır. Üç S olarak tanımlanan bu eğlenceler ise ‘sinema, spor ve sekstir’ Dünya bunun peşinden koşmalıydı. Dini hayat bitmeli, seküler hayat veya daha sonradan tarif ettikleri gibi modern hayat başlamalıydı. Bu modern hayatın içerisinde kesinkes din olmamalıydı. Sadece akıl sadece bilim olmalıydı” diye konuştu. Yücedoğru, 1950’li yıllara gelindiğinde bu sistemin çöktüğünü sekülerizm düşüncesinin dünyaya yaygınlık kazanmasını arzu eden insanların bizzat kendilerinin ilan ettiğini kaydeden Yücedoğru, şöyle dedi:

“Ters giden bir şey vardı. Dünya gittikçe dindarlaşıyor. Bizim kendi zaviyemizden baktığımızda değerlerimizi kaybettiğimiz, onların zaviyesinden baktığımızda ise İslami değerlerin yükseldiğini ifade eden cümlelerdi onlar. Dünya zalimlerin tasallutu altında inim inim inlediğinde demokrasiye ulaşmış olacaktı. Yine insan hakları kaybolduğunda insan haklarının zirvesine ulaşmış olacaktı. Kendilerine adil, başkalarına çifte standartlı olmak mecburiyetindelerdi. Kendilerinden başka insanı değil insan bir varlık olarak bile dahi algılamama niyetindeydiler. Öyle de yapıyorlar. Güncel olandan hareket edersek Irak’ta memnun olmadıkları bir insan yoktu. Çok memnunlardı ama ticaret yapmaktan sıkıldılar. Öngörülere göre 100 trilyon dolarlık petrol ve gaz bir şekliyle 10 yıl içerisinde batıya akacak. Eğer bu topraklardan geçecekse bunun navlun değeri 5-6 trilyondur. Ticaret yapmaktan sıkıldılar. İki şeyleri vardı ki bunlar güç ve reklamdı. Güçleri ile bastırıyorlar ve reklamları ile de olanı tam tersi bir şekilde aktarmaya muktedir oluyorlar. İslam coğrafyası hem Osmanlıların 1915’den itibaren tarih sahnesinden silinmesi hem de İslam coğrafyasındaki Müslümanın kendi içinde ‘benden bir insan olmaz. Benden bir hayır gelmez’ ezikliğini yaşaması için bu 70’li sonuna kadar alabildiğine devam etti. Sıkıldılar dedim çünkü paralarını verip yatırımlarını yapıp enerjilerini alabilirlerdi. Almadılar. Bunun yerine bir günde 100 tondan daha fazla bomba Bağdat’ın üzerine düştü. İslam başkenti olan bir şehrin üzerine düştü. Şimdi de aynısını Suriye’de ve Irak’ta yaşıyoruz.”

Pragmatist insan tipi

Bu dönemde gelinen noktada ikili ilişkilerde pragmatist insan tipinden söz edildiğini dile getiren Yücedoğru, “Gelinen noktada bir insan tipi vardı. O insan tipi neydi diye sorarsak o insan tipi ikili ilişkilerde pragmatist yani alabildiğince menfaatçi. Ancak, ikili ilişkilerde İslam ve Müslümanların bakış açısına göre adalet esastır” dedi. Yücedoğru, şunları ifade etti:

“Adaletin olmadığı yerde insanların birbirlerinden memnun olmaları söz konusu değil. Adalet ise herkesin hak ettiğini almasıdır. Adalet eşitlik değildir. Herkesin hak ettiğini bir şekliyle almış olması demektir. İkili ilişkilerde böyle düşünüyorlardı. Bilim anlayışı ise pozitivistti. Yani görmediğin, elinle tutmadığın hiçbir şey gerçek değildir. Böyle bir şey ise yoktur. Manevi şeylerin yeryüzünden kovulmasına ‘aydınlanma’ dediler. Aydınlanma felsefesi satre olanın yeryüzünden kovulması idi. Tanrı vardır evet ama artık o uzaklara gitmiştir. Yeryüzünü, kainatı yaratıp, insana bırakmıştır. Orasını istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. O zaman, istediğiniz gibi kullanıyorsanız, istediğiniz maddeye, sınıra ve o sınırın gerekleri olan temel prensiplere siz çekme hakkına sahipsiniz. Yani insanın insan olması veya bir başka şey olması önemli değil. Buna en iyi şekilde uzaklardaki Tanrının yeryüzüne hakim olmaktan çok güçsüz olduğunu ifade eden Berkley’dir. Uzaktan etkisi yoktur, olmaması icap eder.”

Bireyselci insan

Yücedoğru, 20. yüzyılın insan tipinin“bireyselci” olduğunu vurguladığı konuşmasında “Kendisinden başkasını düşünmeyen, kendisinden başka bir dünyanın olmadığını düşünür. Bizim de yavaş yavaş yaşamaya başladığımız ‘yalnız insan’ ortaya çıkar” diye konuştu. Yücedoğru şunları kaydetti:

“Yalnızız. Biz hali hazırda evlerimizde yaşıyoruz bunu. Gençlerimiz yaşıyor. Biri televizyonun başında, diğeri cep telefonunun başında, öbürkü internette. Sohbet, konuşma, iletişim yok. Olmamalı zaten. Çünkü bu insana, pragmatist, deist ve pozitivist yapıya sahip olan bu insana dışarıdan etki etmek çok kolay, İstediğiniz yere götürebilirsiniz artık onu. Çünkü maziye ait bir şey bilmez. Onun için, bilgi seviyesinde değişiklik yapıp, kodlarını oynatabilmek ya da ‘GDO’lu hale dönüştürebilmek mümkündür. Biz ve bizim gibi ülkelerde, ilkokuldan başlamak üzere, sınıfın arka tarafına bir maymun, sonra biraz daha kafasını kaldırmış, sonra kuyruğuna basarak dik durabiliyor, sonra tüyleri dökülmüş, sonra kuyruğu düşmüş ve böylelikle oluşmuş insan modelini getirip koyduk.”

Öğrencilerin büyük ilgi gösterdiği konferans, Uludağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tevfik Yücedoğru’nun soruları yanıtlamasının ardından son buldu.

 

25 Kasım 2015, Çarşamba 436 kez görüntülendi